Yarınki İslam

MUSTAFA YÜREKLİ
İslam, insanlığın ufkuna ağmış tek hakikat. İslamofobi, Amerika’nın Yahudileri de hoşnut eden bir projesi: Avrupa, sömürgeciliğinin faturası olarak boynuna geçen İslam’dan İslamofobi ile kurtulamaz.. Türkiye ve Avrupa ülkeleri ancak İslam’ı çürüterek ve aşarak kurtulabilir. Bu da mümkün değil. Çünkü İslam’ı aşmak yeni bir peygamberin gelmesi demektir. Güzellikle ya da tarihin zorlamasıyla Avrupa ülkeleri İslam’a sığınacaklar.
Dünya sistemi, ilk defa gerçek muhalefetle karşılaşıyor. Birleşmiş Milletlerin güvenlik konseyindeki Amerika, İngiltere, Fransa, Rusya ve Çin milyonlarca Müslümanı ezip sömürüyorlar.
Çin, hem Doğu Türkistan’daki Müslümanların kanını emdiği için, hem de Afrika ve Ortadoğu’daki Müslümanlara dişini geçirdiği için Amerika ile dünya hakimiyeti mücadelesi verebiliyor.  Bugü eski gücüne erişmeye çalışan Rusya, çift kutuplu dünyada VARŞOVA PAKTI’nı kurup ikinci kutup olabilmişse ve hala Amerikaya kafa tutabiliyorsa bunu Balkanlar, Orta Asya ve Kafkaslardaki milyonlarca Müslümanı ezip sömürmekten aldığı güçle yapabiliyor.
Amerika’nın iki müttefikinden İngiltere hala Ortadoğu’da, Afrika’da Müslümanları sömürüyor. Fransa, gözünü karartıp 1966’de NATO’dan çıkabildiyse bunu Afrika ve Suriye’yi sömürgeleştirmeyle elde ettiği güçle yapıyor. İmam Humeyni’nin ve Kaddafi’nin çadırını Paris’e kurmalarının nedeni İslam’ın gerçek muhalefet oluşu.
Bu dört devlet, hala Amerika’ya günümüzde de kafa tutabiliyorlarsa, bunu Müslümanlardan haksız bir biçimde aldıkları güçle yapıyorlar.
Amerika, bir taraftan Çin ve Rusya’yla mücadele ediyor, diğer taraftan müttefiklerini denetleyip politikaları doğrultusunda yönlendirmeye çalışıyor; ayrılıkçı, ırkçı şiddetle Fransa ve İngiltere’nin nüfuzlarını daraltmak istiyor.
Ne var ki İslam milleti hala uyuyor! Yarınki İslam, aydınların tarih sahnesine çıkmasını, hakikatin sözcüsü olup İslam milletini peşine takarak Filipinler’den Fas’a kadar koca İslam ülkesini uyandırmasını bekliyor.
Ufuktaki yeni İslam medeniyeti, aydın seferberliğine çıkanlara zafer ödülü olacaktır.
http://www.haber7.com/yazarlar/mustafa-yurekli/1275949-yarinki-islam

İslam Devleti ile Batı Arasında

MUSTAFA YÜREKLİ
Osmanlı’nın zaferleri de, hezimetleri de İslam milletinin hanesine boş yere yazılmıyor. Osmanlı, hanedanın dünya devletleri çevresinde kuru bir egemenlik iddiası değil, İslam milletinin Batı karşısında son beş yüz yılda kurduğu en büyük sosyal/siyasal sistemin, daha doğrusu İslam medeniyetinin son atılımının adıdır.
Bizans’ı tarih sahnesinden kaldıran Osmanlı’nın, modern Batı’ya (İngiliz, Fransız, Alman ve Rus) yenilmesi, başka bir güç çıkmadığından İslam medeniyetinin çökmesine yol açtı. Batı’nın barbarca sürdürdüğü dünya hakimiyeti, insanlık için de, İslam milleti için de tam bir bozgun oldu.
Dünya güçleri tarafından koskoca İslam coğrafyası 50’nin üzerinde bölgesel yönetime bölündü. İslam ülkesi azınlıklara dayalı baskıcı yönetimlerle bugünlere geldi. Müslüman toplumlar, batıcılar ve Müslüman halklar olmak üzere çift kutuplu hale getirildi. İslam milleti, maruz kaldığı modernleşmeyle, gelenekleri ile modernite arasında sıkışıp kaldı. İslam toplumları sosyal şizofreni geçiriyor. Ulus devlet projesine dayalı modern hayat ve Müslüman insanın sekülerleştirmeyi hedefleyen ulusalcı ve laikçi despotik rejimler, İslam coğrafyasına sentetik bir aşıydı, tutmadı.
İslam dünyası ne zaman kendini bulma, kendi medeniyetini inşa sürecine girse, hemen dünya güçleri müdahil oluyor. Modernleşme deneyimleri ne kadar farklı olursa olsun İslam milletinin kurucu unsurları olan Arap, Fars, Kürt ve Türk halkları kendi içlerinde bile parçalayıcı, çatıştırıcı zihniyetlere düşürüldü; bölücü, yıkıcı kimlikler haline getirilmek isteniyor.. Sonuçta despotik rejimler bir bir yıkılırken; medeniyeti tahrip edilmiş, kendi varoluş duygusundan, mahşeri vicdanından uzak kalmış bir coğrafya kaldı. Dış güçler, müdahalelerle her türlü aidiyeti yıpratmakta, inkarcı, dışlayıcı, çatışmacı eğilimleri canlandırarak sosyal çatlakları büyütmektedir.
Ne Araplar içine düşürüldükleri milliyetçilikten ve sosyalistlikten bir hayır gördü, ne de Farslar, Türkler ve Kürtler.  Batıcılık, yol açtığı derin etnik ya da mezhebi ayrılıklarla Arapları da, Farsları, Türkleri ve Kürtleri de paramparça etti. Anlayışlarında oluşan hasarlar, askeri, siyasal ve toplumsal sonuçlarıyla birlikte her bir halkın kendilerine olan güvenlerini yok etti. Azınlıklara dayalı totaliter bölgesel yönetimler yıkılıp büyük halk kitleleri hak aramaya başlayınca, kaos ve çatışma siyaset sahnesine dönüş yaptı.
Osmanlı demek, İslam devleti ve medeniyeti demek; İslam milleti için birlik, düzen, güç ve küfür milleti karşısında üstünlük demek.. Günümüzde İslam ülkesinde madden ve manen köleleştirilmiş, karmaşaya ve çatışmaya düşürülmüş Müslüman halklar iki seçenek arasındalar: İslam devleti ile batı (ABD ve Avrupa’nın öncülüğünü yaptığı küresel, kapitalist, kafir güç) arasında seçim yapmak zorundalar..
Fas’tan Filipinler’e kadar büyük İslam ülkesi, uyanıp doğru seçimi yaparsa, o gün insanlık, İslam devletiyle yeni bir tarih dönemine, Diriliş Çağı’na girmiş olacak..
Dirilişimiz, İslam medeniyetinin ve yeni dünyanın inşasıdır..
http://www.haber7.com/yazarlar/mustafa-yurekli/1215461-islam-devleti-ile-bati-arasinda

Batılı Sistemlerden Mucize Beklemek

MUSTAFA YÜREKLİ
Hazırlayıp sunduğum ve Ülke Tv’de yayınlanan Belgeselci programında yakın tarihi mercek altına yatırıyoruz..
2 Ocak 2015 Pazartesi günü yayınlanan Belgeselci’nin son bölümünde TBMM Tarihini ekranlarınıza getirdik. Kaçıranlar, İzle 7’den izleme imkanı bulabilirler.. (http://izle7.com/ulketv/izle-8912-belgeselci-2-subat-2015.html)
Parlamento tarihini incelediğimizde üç husus hemen fark ediliyor.
Birincisi, Batı’dan peş peşe ithal edilen sistemlerin hayal kırıklığı doğurması. Tanzimat, Islahat, Meşrutiyet, Cumhuriyet ve demokrasiye geçiliyor ama her biri birer serap. Çünkü bu sistemler, beklediğimiz o kolay, hızlı ve ucuz kurtuluşu gerçekleştiremiyor..
İkincisi, Meclis’in bir türlü tam olarak milleti temsil niteliği kazanamayışı.
Üçüncüsü de Osmanlı’da İttihat Terakki ile başlayan ve Cumhuriyet döneminde CHP ile süren ana akım siyasetin Batıcı olması ve millete, milli kültüre yabancılığı.
Parlamento tarihimiz, siyasi hayatımıza Batılılaşmayla birlikte girdi ve maalesef olumsuz bir işlev gösterdi. Osmanlı imparatorluğunun tarih sahnesinden tasfiyesi ve Cumhuriyetin ilanı sürecinin tam göbeğinde görüyoruz meclisi. Dünya gücü haline gelmiş Batılı devletlere uyum çabası oluşturuyor, tüm faaliyetlerinin özünü.
23  Nisan 1920’de Ankara’da açılan birinci TBMM, tam olarak milleti temsil ettiğinden 1921 Anayasasını yapıyor ve Milli Mücadele’yi zaferle sonuçlandırıyor.  Tarihimizin en parlak başarılarına imza atıyor.
1923’te fesih edilip yerine kurulan ikinci Meclis, Anayasa’da yapılan değişiklikle Cumhuriyet’i ilan ediyor ve devletin dininin İslam olduğunu belirtiyor ama peş peşe yapılan değişiklikle devrimler gerçekleşiyor.
Bugüne kadar 24 Meclis kuruldu. 23 meclis, 1921 Anayasası’ndaki devletin dini İslam ilkesinin çıkarılmasıyla başlayan değişimleri esas alıyor ve bir türlü milleti tam olarak temsil özelliği kazanamıyor. Milletimizin beklediği reformları gerçekleştiremiyor.
Parlamento tarihine farklı bir açıdan bakmak için Belgeselci’nin TBMM Tarihi bölümünü mutlaka izlemelisiniz..
Haftaya Anayasa hareketleri tarihini getireceğiz ekranlarınıza..
http://www.haber7.com/yazarlar/mustafa-yurekli/1289332-batili-sistemlerden-mucize-beklemek

Zihinde Haritaları Parçalamalı

Mustafa Yürekli
Herkes algı düzeyine göre olayları, durumları, koşulları görüp yorumluyor. Yorumunu da başkalarına dayatıyor. Tek dertleri var: Davullarını taşıtmak! Korolarına katılmayanları ötekileştiriyor, saldırıyorlar.

Dünya haritasının karşısına geçmeye davet ediyorum insanımızı. (Masaya oturup bu haritayı çizen eller kırılacak inşallah.. ) Koskoca İslam ülkesini kaç bölgeye ayırmışlar böyle? İki milyarlık koca İslam milleti, cehalet, ahlaksızlık, yoksulluk, ayrılık ve çatışmalar yüzünden ne kadar perişan durumda.. Günümüzdeki dünya haritası, İslam milletinin esaretini, sefaletini ve aymazlığını yansıtan bir ayna.. Bu dünya haritasından Müslüman kanı akıyor. Batılıların çizdiği haritada yaşadığımız bölgeyi, şehri aramak, bölünmüşlüğü kabul etmek, mevcut dünya düzenini doğru kabul edip saymak ve Müslümanlar arasında bölücülük yapmak hakikate ihanet değil mi?  Mevcut haritaları zihninde parçalamayanlar nasıl özgürce düşünecek?
Dünya iletişim ağına, medya düzenine, batının zihin yönlendirmesine, algı yönetimine teslim olmak, batının diliyle konuşmak Müslümanlıkla bağdaşır mı? İşbirlikçi batıcıları, ne zamana kadar tepemize çıkaracağız? İnsanlar kafirlere boyun eğme rezilliğinde niçin sadece menfaatini düşünüyor ve servetlerini katlamaya çalışıyor? Her dakikasında onlarca, yüzlerce Müslümanın canına kıyıldığı bir dünyada makam mevki derdinde, kariyer derdinde olmak ne kadar büyük  zillet? Metafizik rüzgarıyla Kur’an-ı Kerim, beş vakit ezanlarıyla camiler, oruçlarıyla ramazanlar, diriliş ruhuyla kandiller İslam milletini niçin uyandırmıyor? Ne zaman kafirler karşısında saf tutup hakikat namına savaşacağız? Dünya haritasını ne zaman biz çizeceğiz? Ne zaman oturup tarihimizi kendimiz yazacağız?
Kuşatıcı, bütünlükçü bir bakış gerekiyor, dünyada ve topraklarımızda olup biteni anlamak için. Dünyanın gidişatıyla coğrafyamızdaki olaylar arasında bağlantı kurmaya kalktığımızda hemen gerçekleri karartmamızdan, yanlışları ört bas etmeye çalışmamızdan dem vuruyorlar. Şoför yerinden kalksın, içerdeki kavgaya karışsın istiyorlar, otobüs kendi başına gidecekmiş gibi. Her gelişmeyi, her yeni durumu hakikate götürmek gerekiyor oysa. Ne yazık ki böyle bir derdi yok insanların.. Ne zor böyle çarpık bir sistemde yaşamak!
Siyasette niçin hep örselenmiş hayatları arayıp buluyorum, taşlanmışlara, zindanlara atılmışlara, asılmışlara sahip çıkıyorum? Çağdaş Yusuflara taraf olmaya beni yönelten nedir? Hain kardeş olmaya niçin gözümü karartamıyorum? Gömleğin arkadan yırtılması niçin önemli? Hayatımın da örselenip canımın yakılmasına niçin katlanıyorum? Hakikate ölümüne taraf olmak, imanın, şahsiyetin ve medeniyetin ispatı değil mi?
Çok ezildim, çok süründüm.. Ne zaman ayağa kalkacağım ben?