MUSTAFA YÜREKLİ
İslam Birliği, ümmetten ilk adım olarak tevhid inancını ve İslam medeniyetini esas almayı, ikinci adım olarak bütün vatan çapında bir kalkınma projesi geliştirmeyi, üçüncü adım olarak da siyasi otoriteyi sağlayıp bölünmüşlükten kurtulmayı ve küfür milletine karşı güvenliği sağlamayı gerektirmektedir.
Bağımsızlık, nasıl Türkiye‘de öncelikle ekonomiyi düzene koymak anlamına geliyorsa, İslam dünyasını oluşturan ülkeler için de ekonomilerinin istikrara kavuşması ve sağlam temeller üzerine oturtulması anlamına gelmektedir..
İslam dünyasını oluşturan ülkeler, her şeyden önce jeostratejik öneme sahiptir. Ayrıcadoğal gaz ve petrol başta olmak üzere değerli enerji kaynakları ve doğal zenginlikler açısından çok büyük üstünlüklere sahiptir. slam dünyasında sanayileşmenin gelişimine önem verilmesi, gerekli yatırımların yapılması zorunludur. Hiç şüphesiz 1.5 milyar nüfusuyla ümmet, ekonomik kalkınma olmadan ve fakirlik yenilmeden sağlığına kavuşamayacaktır.
Kazakistan’da 10-17.6 milyar varil petrol olduğu bildirilmektedir ve 53 ila 83 trilyon küp arasında doğal gaz kapasitesinin olduğu tahmin edilmektedir. Dünyanın dördüncü en büyük doğal gaz üreticisi Türkmenistan ise 98-155 trilyon küp doğal gaza sahiptir. Ortadoğu’daki petrol ve doğalgaz potansiyeli biliniyor, ayrıca zikretmeye gerek yok.
İslam ülkelerinin pek çoğu değerli maden yataklarına sahiptir; Özbekistan ve Kırgızistan altın üretiminde dünyanın önde gelen ülkelerindendir. Türkiye, bor madeni açısından dünyanın en zengin rezervlerine sahiptir. Tacikistan dünyanın en büyük alüminyum işleme tesislerine sahiptir.
Ne kadar acıdır ki sahip olunan bu kaynaklar ve stratejik imkanlar, gereği gibi değerlendirilememekte ve Batı dünyası ile ekonomik ilişkiler sağlıklı bir zeminde yürütülememektedir. İslam ülkeleri, sahip olunan potansiyele rağmen, ortak bir merkezde toplanmaması sonucu, Batı’yla ilişkilerinde zarara uğramaktadır; bu potansiyel kazanca çevrilememekte, adeta yağmaya maruz kalmaktadır.
İslam Birliği’nin merkezinden yönetilmeye başlanıp İslam ülkeleri birbirleri ile koordineli olarak çalışacak karar ve yürütme merkezlerinin oluşturulabilirse, tüm İslam coğrafyasında ekonomik canlanma ve kalkınma doğal olarak gerçekleşecektir.
Gerek ABD, gerekse AB ülkeleri, gerekse Çin ve Rusya’nın İslam Birliği’yle yapacakları ithalat ve ihracat faaliyetlerinde ümmetin çıkarları korunacak ve bu ülkelerin İslam Birliği’yle yapacakları gerçek ticarette İslam coğrafyası sınırlarında ümmetin mal güvenliği sağlanmış olacaktır. Dolayısıyla İslam ülkelerinin daha önce kullanma imkanı bulamadıkları tüm potansiyeller değerlendirilmiş olacaktır.
Bütün bunların yanında, 57 ülkenin ihtiyaçlarını da birbirlerinden karşılar hale geleceğinden, İslam Birliği’nin dünyanın en büyük ekonomisi olduğu da ortaya çıkacaktır. Bu bakımdan D8 bir an önce canlı, etkin ve öncü bir rol üstlenmelidir; ümmetin kalkınma projesinin hazırlanması için acilen harekete geçilmelidir.
http://www.haber7.com/yazarlar/mustafa-yurekli/959263-islam-birligi-dunyanin-en-buyuk-ekonomisi